Tohum da bizim fındık da

“GDO’lu İsrail tohumlarıyla ülkemizde başlatılan biyolojik savaşıyla toplumumuzun sağlığı ile oynuyorlar. Hatta sadece GDO’lu değil aynı zamanda hormonlu tohumlar yüzünden yeni nesil obez oluyor.” Umarım siz de amacı farklı ve kötü niyetli olan bu söylemlere inanmayan bilinçli tüketicilerdensinizdir…

6dk okuma
Türkiye'de İş Dünyası06.01.2024
Tohum da bizim fındık da

Ülkemizde en çok manipüle edilen ve kötüye kullanılan konu başlıklarının başında gelen ‘’tohum’’ yine gündemde. Geçtiğimiz günlerde tohumu, tohumculuk sektörünü ve güncel gelişmeleri değerlendirmek için önemli bir etkinlik yapıldı. Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) ev sahipliğinde düzenlenen Yeni Yüzyılında Türkiye Tohumculuk Zirvesi’nde başta Tarım Bakanlığı olmak üzere birçok kurum yer aldı. Yanlış bilginin yaygın olduğu tohumculuğu, konunun otorite kurumu TÜRKTOB’un Başkanı Hacı Ömer Güler ile sizler için konuştuk. Yanlış bilinenlerle başlayalım. Biz tohum ithalatçısı bir ülke miyiz, kendi talebimizi karşılayamıyor muyuz? Bir de sürekli ısıtılan şu “İsrail tohumu” konusu var…

 Yerli ve milli tohumluk (tohum, fide, fidan, süs bitkileri) üretimimizin, ihtiyacımızı karşılama oranı, stratejik ürünlerde yüzde 100’ün üzerinde, diğer ürünlerde ise yüzde 100’e çok yakındır. Son 10 yılda sertifikalı tohum üretiminde yüzde 100, fidan üretiminde yüzde 300, fide üretiminde yüzde 95, süs bitkileri üretiminde yüzde 75 artış söz konusu. Tohumculuk sektörü; 2018 yılından itibaren dış ticaret fazlası veren, toplamda ihracatın ithalatı karşılama oranı 2022 yılı sonu itibarıyla tohumda yüzde 137, tüm tohumculuk alanına baktığımızda yani fidan ve süs bitkilerini de eklediğimizde yüzde 173 olan bir sektör konumuna gelmiştir. Şu anda Türkiye dünya tohum ticaretinde 11’inci sırada yer almaktadır. Hedefimiz önümüzdeki yıllarda bu sıralamada en üst sıralarda yer almaktır. Bugün 121 ülkeye tohum ihracatı yapıyoruz, fidan ve süs bitkilerini eklediğimizde ülke sayısı 132’ye çıkıyor. Bu ülkelerin içinde tohumculukta dünya lideri olan ABD, dünya ikincisi olan Çin, dünyada üçüncü olan Fransa da var. İhracat yapmadığımız Avrupa ülkesi yok. Bununla birlikte Türk Cumhuriyetleri, Orta Doğu, Körfez Ülkeleri ve Afrika’ya 2022 yılı sonu itibariyle 386 milyon Dolarlık ürün sattık. 2023 yılının ilk 9 ayında ise tohum ihracatı 235 milyon Dolar olarak gerçekleşti. 23 milyon Dolar dış ticaret fazlası verdik. Üstelik tüm bunları nüfusu artan, pandemi ve savaşlarla boğuşan, değişen ticaret kurallarıyla yeniden dizayn edilen bir dünyada başardık. Gelelim İsrail tohumu konusuna. Biz TÜRKTOB ve tohumculuk sektörü olarak kendimizi yeni yüzyılında da ülkemizin yedi düvele karşı verdiği mücadelenin en önemli neferlerinden biri olarak görüyor ve bu bilinçle hareket ediyoruz. ‘Tohumda İsrail'e bağımlıyız’ yönündeki iddialar doğru değildir. Kamuoyunda maalesef bilerek veya bilmeyerek böyle bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü kuralları gereği dünyanın en büyük üretici ve ihracatçılarından biri olan ülkemiz her ülkeye tohum satabilmekte ve ihracat yaptığı pazarların talep çeşitliliği ve serbest pazar gerekleri doğrultusunda nihai ihraç ürününe dönüştürmek amacıyla tohumluk ithalatı yapmaktadır. İsrail ile tohum dış ticaretimiz 2022 yılı itibarıyla Türkiye toplam 223 milyon Dolarlık ithalat yapmıştır. Bunun sadece 5,6 milyon Dolarlık kısmı İsrail'den yapılmıştır ki bu da yüzde 2,51 oranına tekabül etmektedir.

Yanlışlarla devam edelim. Atalık tohumlar haricinde tüm tohumların GDO’lu olduğu ve atalık tohumlarında sanayi tarafından yasaklatıldığı gibi korkunç yanlış bilgiler var. Aydınlatın lütfen bizi…

Şu anda ABD’de gerekli izinler alınmak ve testleri geçmek şartı ile GDO’lu tohum üretim ve pazarlaması serbesttir ve dünyada da serbest kalması için çaba sarf edilmektedir. İspanya ve Portekiz gibi bazı ülkelerde az miktarda üretim yapılmaktadır. Ülkemizde ise 2010 yılında yürürlüğe giren 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu ile GDO'lu ürün ithalatı ve Türkiye'de üretimi yasaklanmıştır. Uymayanlara 12 yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Sadece hayvan yemi olarak kullanılmak üzere bazı ürünlerin (mısır ve soya) ithalatına, izin verilen genleri taşıyan ürünler olmak üzere, Biyogüvenlik Kurulu Kararı ile izin verilmektedir. Sertifikası olmayan tüm çeşitler de yerel çeşitler de dahil tohumunun ticarete arz edilmesinin yasak olduğu doğrudur. Ancak ata tohum olarak adlandırılan tohumlardan ürün üretilmesi ve ürününün ticaretinin yapılması noktasında herhangi bir yasak söz konusu değildir. Tohumculuk Kanunu’nda yerel çeşitlerin çiftçilerin kendi ihtiyaçları için tohum mübadelesi yapma istisnası yerel çeşitler için de geçerlidir. Ayrıca Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması Yönetmeliği ile de yerel çeşitlerin tohumların ticareti kısmen de olsa mümkün hale gelmiştir. Ayrıca yerel çeşitlerin tohumlarının ülke çapında önemli bir pazar payı olabileceği mümkün görülmemektedir. Bu nedenle tohumculuk firmalarının ata tohumunu yasaklaması için çaba gösterebileceği doğru değildir.

 Piyasanın sorunlarını da konuşalım biraz. Sektörün ihtiyaçları neler ve bunlara çözüm önerileriniz var mı?

Tohumculuk sektörünün en önemli ihtiyacı, bitki ıslahı ve çeşit geliştirmedir. Ancak bu faaliyet önemli olduğu kadar da zor, büyük yatırım gerektiren ve uzun zaman alan bir faaliyettir. Bu nedenle öncelikle çeşit geliştirme çalışmaları olmak üzere AR-GE faaliyetlerine ayrılan kaynaklar artırılmalıdır. Tarımsal Destekleme Bütçesi içinde giderek azalan tohumculuk destekleri oranı artmalıdır. Tohumculuk desteklemeleri TÜRKTOB ve Alt Birlikleri kanalıyla ödenmeli ayrıca döner sermaye ücretleri makul seviyelere çekilmelidir. Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli (sıfır faizli) Yatırım ve İşletme Kredisi’nin kullanımının kolaylaştırılması, limitlerin artması ve vadelerin uzatılması sektörümüz için çok gereklidir. İhracat artışının devamı için ihracatın öncelikli hale gelmesi sağlanmalı, mevzuat değişiklikleri yapılmalı, destek ve kredi imkânları geliştirilmelidir. Tohumculuk Kanunu altında yer alan tüm faaliyet konularında yüzde 1 olan KDV, süs bitkileri sektöründe yüzde 20’dir. Süs bitkileri üretiminin artması ve sektörün net ihracatçı konumunu sürdürebilmesi için KDV oranı düşürülmelidir.

FINDIK TARTIŞMASINDA MÜSİAD’DAN ORDU’YA DESTEK

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Gıda Tarım ve Hayvancılık Sektör Kurulu’nun koordinasyonu ve Ordu Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde düzenlenen Bölgesel Tarım Zirvesi’nde ‘Fındık, Bal ve Balıkçılık’ konuşuldu. Fındık fiyatına müdahalelerin gündemde olduğu şu günlerde düzenlenen etkinlik fındık üreticisine moral oldu. Ordu'da düzenlenen Tarım Zirvesi'nde konuşan MÜSİAD Gıda Tarım ve Hayvancılık Sektör Kurulu Başkanı Cemal Özen, ‘’Pandemi ve sonrasında dünyada gıdanın önemi anlaşıldı ve bu nedenle Türkiye'nin ekilebilir her alanının tarımsal alana dönüştürülmesi, ekilen alanların daha katma değerli ürünlere dönüşmesi, ülke ekonomisinin ve gelecek nesiller için tarımın stratejik olarak ilan edilmesi gerekmektedir’’ dedi.

ORDU “FINDIK, BAL VE BALIKÇILIK” ALANINDA STRATEJİK KONUMDA

MÜSİAD olarak, Türkiye genelinde şehirleri ziyaret ederek bölgesel üreticileri bir araya getirme, tarımsal yatırımlara dikkat çekme, bölgesel tarımı iyileştirme ve tarımsal sorunları çözme amacıyla çeşitli etkinlikler düzenlediklerini belirten Özen, ‘’Türkiye ekonomisi dünyada 20’nci sıralarda yer alıyor ve tarımda dokuzuncu sırada, tüm zorluklara rağmen Türkiye'nin tarım alanında önemli bir potansiyele sahip olduğunu biliyoruz. Ordu özellikle fındık, bal ve balıkçılık konularında stratejik bir konuma sahip, bu zenginlikleri daha katma değerli hale getirmek, üreticilerin kazancını artırmak ve bölgesel ekonomiye katkı sağlamak en önemli hedefimiz’’ diye konuştu.

“200 YILDIR FINDIKLA HAŞIR NEŞİRİZ”

 Zirve’de konuşan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Hilmi Güler ise konuya şöyle yaklaştı; ‘’Aşağı yukarı 200 yıldır fındıkla haşır neşiriz. Fındık hayatımızın temel unsuru. Geçim kaynağımız. Aileler çocukları evlenecekleri zaman fındık mevsimini bekliyorlar. Alışveriş başka olmak üzere her şey fındığa göre yapıyor. Ama fındıkta çok garip bir şey var. En iyi bilmemiz gereken konulardan olan fiyat ve pazarı es geçiyoruz. Bugün pazara gidin maydanoz satan teyze bile ilk önce fiyatını söylüyor. Ama bizimkiler fındığın fiyatını söyleyemiyor. Dışa bağımlı bir durum var. Sayın Cumhurbaşkanımız fiyat açıklıyor 33 gün sonra başka bir firma fiyat açıklıyor, açıklıyordu. Ta ki Rekabet Kuruluna başvurana kadar. ORTAR ile birlikte fiyat konusuna girdik. Gördüğümüz şey şu. Burada pazar gücünü farklı kullanan bir firma var. Rekabet Kuruluna başvurunca bizi haklı gördü ve ilk defa firma Ordu’ya benimle görüşmeye geldi. Beş saat görüşme yaptık. Fındığın temelini ve yaptıklarını anlattık. Buradaki konuyu anlattık. Dolayısıyla onlar da işin farklılığını gördüler. İlk defa fiyat revizyonuna gittiler. 80 TL olan fiyatı 95 TL’ye çıkardılar. Bu tarihte görülmüş bir şey değil. Onlara şunları söyledim. Pazar gücünü kötüye kullanıyorsunuz. İtiraz ettiler pazardaki payın yüzde 25 olduğunu söylediler. Eğer yüzde 25 ise dedim siz durunca niye piyasa duruyor? Siz harekete geçince niye harekete geçiyor. En sonda şunu dedim; biz 700 bin aileyiz sen bir ailesin. Biz sizsiz yaparız ama siz bizsiz yapamazsınız. Gelin 700 bin artı 1 aile olalım uzun vadeli çalışalım ve sizler kurallara uyun dedim. Şu anda gayet iyi gidiyor durumlar. ‘’

Yorum Yaz